Türkiye Barolar Birliği Eski Başkanı ve ceza hukuku profesörü Metin Feyzioğlu BluTV’deki “40” programına konuk oldu.
Programın sunucusu Cansu Canan Özgen’in sorularını cevaplayan Metin Feyzioğlu, gündeme oturacak açıklamalarda bulundu.
Feyzioğlu, Erinç Sağkan Başkanlığı’ndaki Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) şu andaki gayesinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek olduğunu lisana getirdi.
Millet İttifakı üyelerinin bir ortaya gelerek oluşturduğu altılı masa görüşmeleriyle ilgili de konuşan Feyzioğlu, “6+1 değil aslında o. Altı siyasi parti HDP’nin kurduğu masada oturuyorlar. Masanın kendisi HDP.” sözlerini kullandı.
İşte Feyzioğlu’nun programda yaptığı dikkat çeken açıklamalar;
“BAROLAR BİRLİĞİ’NİN İSTEĞİ TAYYİP ERDOĞAN’I DEVİRMEK!”
Metin Feyzioğlu meslektaşlarına kırgın mı?
Hayır. Hiçbir kırgınlığım yok. Ben hizmet aşkıyla yanan bir beşerim, hizmet ettim, o devir benim için bitti.
Diyeceksiniz ki, neden eleştiriyorsun yeni yönetimi… Çok kısıtlı eleştiriyorum. Eleştirmeye girecek olsam bunun 10 katını, 100 katını hak edecek işler yapıyorlar lakin, öbürleri yapsın istiyorum eleştiriyi…
Bu arkadaşlarımızın talip olurken tek projeleri Metin Feyzioğlu’nun ‘altı benzemez’ olarak devirmek olduğu için, bir proje geliştirme durumunda değiller. Bunların bir tek ortak noktası vardı, Metin Feyzioğlu’nu gönderelim, diğer projeleri yok. Seçildiği günden bu yana bu arkadaşlarımız, Metin Feyzioğlu’nu devirdik sıra öbür tek adamda. Direkt doğruya siyasettir bu. Metin Feyzioğlu’nu devirdik artık Tayyip Erdoğan’ı devirmekte! Metin Feyzioğlu gitti, başka diktatörün devrilmesine sıra geldi gibi… CHP’nin programlarına katılma, HDP’nin programlarına katılma… Benim üstümden, bana vurarak ve artık tenkit hududunu çok zorlayan cümleler ve taarruzlarda bulunarak siyasetlerine devam ettikleri sürece, ben de gördüğüm her şeyi değil, görmemenin mesleğime saygısızlık olacağını düşündüğüm fahiş bahisleri lisana getiririm.
“CHP, HDP’YLE KENARLARDA KUYTULARDA ELELE GÖRÜŞÜYOR, 6+1 DEĞİL MASANIN KENDİSİ HDP”
CHP ve HDP ortasında nasıl bir bağlantı var?
Doğrudan bir münasebet var. CHP seçmeninin büyük kısmı Atatürkçü, Cumhuriyetçi bir seçmen. Ülkenin geleceğine dair dertler taşıyor, bu dertlere da hürmetle yaklaşmak lazım. Bu seçmen HDP’nin duruşundan, PKK ile organik ilgisinden olağanüstü rahatsız, münasebetiyle CHP kendi seçmeninden HDP ile temasını gizlemek zorunda hissediyor kendini… Bu kanıya nasıl vardınız diyorsunuz; bir yabancı deyiş vardır: ‘Ördek üzere yürüyorsa ördek üzere vaklıyorsa o ördektir öteki delil arama’ Bu İngilizlerin kelamıdır ve bilimsel yerlerde de kullanırlar, her şey ortada değil mi?
Artık Barolar Birliği Lideri değilim, kendi adıma konuşuyorum…
6+1 değil aslında o. Altı siyasi parti HDP’nin kurduğu masada oturuyorlar. Masanın kendisi HDP.
Altılı diye tabir ettikleri, masasını HDP’nin kurduğu bu yapıdan çıkan Anayasa teklifinin içinde Türk Milleti görüyor musunuz? HDP’nin telaffuzunda de göremezsiniz. Anadolulu tabirini bulursunuz. O yüzden Türk Milleti dememek için Atatürk dememek için çırpınmışlar. Bu ülkeye CHP’nin yapabileceği en büyük düzgünlük nedir biliyor musunuz, kendi seçmenini de rahatlatır; HDP’ye ‘ya biz senle kenarlarda kuytularda elele görüşeceğimize, açıktan şu işbirliğini yapalım deseydi, demez, demedi, demeyecek; açıktan sana koşul koşuyorum, sen PKK’yi lanetle, ortaya aranı koyduğunu söyle, terörle gayrette tabanının PKK’ya karşı konumlanması için sen PKK’yı lanetle, bende seninle aslanlar üzere ortaya çıkayım, seni gizlemeyeyim kuytularda, herkese takdim edeyim’ demesi lazım. İnanınız PKK sayesinde kaybedeceği oyun mislini ve mislini kararsız seçmenden alırdı. Lakin yapmadı, yapamayacak.
“CEM GARİPOĞLU’NU SAVUNMADIM”
Sizi kamuoyuna birinci tanıtan olay Münevver Karabulut cinayeti. Kendisi bugün Türkiye’nin kanayan yarası, erkeklerin bayanlara uyguladığı şiddet konusunda sembol haline gelmiş bir olayın makdulü… Siz bu davada katil Cem Garipoğlu’nun babası Nida Garipoğlu’nun avukatlığını üstlenmiştiniz. Çünkü baba Nida Beyefendi de cinayetin kanıtlarını karartmak ve oğlunun kaçışına yardım etmekle suçlanıyordu. Siz bu davada ortaya kanıtlar koyup, kanıt karartma tezini çürüttünüz. Kaçmasına yardım konusunda ise babasının ‘üst soy maddesi’ yeterince suçlanmayacağı konusunda bir karara işaret ettiniz… Sonuç olarak kendisi ceza almadı, beraat etti.
Bugün tekrar olsa tıpkı davada, yırtıcı bir cinayet işleyen oğlunun kaçmasına yardım eden bir babayı savunur musunuz diye sormak istiyorum. Bunu 2 kız çocuk babası olarak, biraz da empati yapmanızı rica ederek soruyorum. Nida Garipoğlu’nu savunduğunuz için pişman mısınız?
Hayır ve sorunuz yanlış. Düzeltmeme lütfen müsaade edin. Bir defa ben Cem Garipoğlu’nu savunmadım. Sözümden mutlu olmayan hangi siyasi kesimse oranın trolleri ve yayın organları bu türlü takdim etti. Benimle ilgili bir siyasi hücum başlığına dönüştü. Size teşekkür ederim, soruyu yanlışsız soran az gazeteci arkadaşlardan birisiniz…
Nida Garipoğlu, kanıtları karartmak değildi suçlaması, Nida Garipoğlu hakkında oğluyla birlikte o meskene girip birlikte iştirak halinde adam öldürmekti! İddianamede Cem ve Nida Garipoğlu birlikte evdeydiler, birlikte konuta girdiler, birlikte kızcağızın cesedini yok etmek için kestiler, birlikte bavula koydular… Nida Garipoğlu dedi ki oğluna saatine baktı ‘benim artık iş toplantım var, sen cesedi ucuz olsan kaçak taksi çağır yok et bundan sonrasına karışmıyorum’ dedi. Bu hayatın olağan akışına, akla mantığa aykırı… Bunu savcı da biliyordu. Belge saklıydı, suçlamayı okuduğum anda, Cem Garipoğlu ruh hastası olabilir, cani olabilir lakin babanın buna bu biçimde katıldığı mantıksız geliyor dedim. Baba da Türkiye’ye dönüyordum esasen, burada bile değildim dedi. İspatlarla, cinayetin işlendiği saatte bu kişinin Türkiye’ye Trakya hududundan daha yeni girdiğini kanıtladım ve tahliye aldı, beraat etti. Hiç kimseyi Allah evladıyla sınamasın, oğlunuzun bir katil olması zati hayatta başınıza gelebilecek en büyük ceza. Ben topluma karşı savundum, vazifem de buydu.
“BAROYA O GÜN DE KARŞIYDIM BUGÜN DE KARŞIYIM, İSTANBUL VE ANKARA BAROSU ANADOLU’YU YOK SAYAN MARABA DURUMUNA DÜŞÜRDÜ”
Metin Feyzioğlu barolara ve meslektaşlarına ihanet etti mi?
Ne münasebet? Çoklu baroya karşı çıkıyoruz diyerek, çoklu barodan istifade edenler ihanet etmiştir. Artık orada da oturuyorlar. Baro siyaseti o denli çiğ hale gelmiştir ki aksi üzere göründüğünden, istifade etmeye dönüşmüştür. Ben hiçbir vakit fikrimi değiştirmedim. Çoklu baroya o gün de karşıydım bugün de karşıyım yarın da karşıyım. Birebir kanun kararının Anadolu’yu yok sayan, maraba durumuna düşünen, oylamada bile kelam hakkı vermeyen, tamam sizin konuşmanıza gerek yok dedirten delege sistemi vardı.
Bugünün Barolar Birliği idaresine bakın, kanunun bu kısmı sayesinde, benim desteklediğim kısmı sayesinde, tarihinde hiç olmadığı halde Anadolu Baroları, Türkiye Barolar Birliği’nde bugün temsil ediliyorlar. Benim desteklediğim kısım o kısımdır. Anadolu bunu sahiplendiği için, Türkiye Barolar Birliği İdaresini bugün Anadolu Lider hariç devralmıştır. Makus bir şey olsaydı o kanun kararı, hayır biz bu hakları kabul etmiyoruz, tekrar Ankara İstanbul istediği üzere at koştursun bize maraba muamelesi yapmaya, gereksiz böcek muamelesi yapmaya devam edin deselerdi. Biz kaynaklarımızı ve imkanlarımızı toplumsal adalet çerçevesinden, imkanı olmayan Anadolu Barolarına yüklü olarak yönlendirdiğimiz için, İstanbul Barosu’nun Lideri çıkıp ‘benim paramı Anadolu’ya veriyorsunuz, benim imkanlarımı Anadolu’ya kullandırtıyorsunuz’ diyebilmiştir kendi parası olmadığı halde. Ondan sonra da ‘ben avukatım’ diye nutuk atmıştır! Bir avukatsan sen, en değerlisi mesleksel dayanışmadır.
“ÖĞRENCİLERİ POLİSE TESLİM ETMEDİM”
2007 yılının Kasım ayında, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı olarak misyon yapıyorsunuz, okula devrin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin konuşma yapmak için geliyor. O gün Adalet Bakanı’nı protesto etmek için bir küme öğrenci fakülteye geliyor, lakin öğrenciler kantinden dahi çıkamıyor, bu durumu da protesto etmek isteyen öğrenciler var. Gözaltına alınan öğrenciler var. Bu durum sonra Bakan Şahin’e ve size soruluyor… Öğrencileri polise neden teslim ettiniz?
Etmedim. O gün yalnızca Sn. Şahin yoktu, devlet protokolünün değerli bir kısmı oradaydı, bu türlü hallerde güvenlik fakülte dekanı ya da rektörün elinde değildir. Güvenlik büsbütün Valiliğin elindedir. Bu şahısların kıymetli bir kısmının, bana emniyetin verdiği bilgiye nazaran, öğrenci olmadığı… O protestoda en önde olan hanım, daha sonra evvelki Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ü, Bilkent’teki dersi sırasında canlı bomba olarak patlatmak üzereyken birinci fünyeyi çekti patlamadı, ikinci fünyeyi çekmek üzereyken yakın muhafazası üzerine atlayarak ikinci fünyenin çekilmesini, tüm sınıfın katledilmesini önledi. Teşekkür ederim. Ayrılırken PKK, TC’yi yenecek diye bağırıyordu.